UZMAN KLINIK PSIKOLOG NERMIN MAKINABAKAN
  • Ana Sayfa
  • Ben
  • ÇALIŞMA ALANLARI
  • KULLANILAN TEKNİKLER
  • YAZILAR
  • ÖNE ÇIKANLAR
  • KENDİNİ TAZELE WORKSHOP
  • KENDİNİ TAZELEME MATERYALLERİ
  • İLETİŞİM

Simurg Efsanesi

9/23/2019

0 Comments

 
Picture
Uzm. Psk. Ayşe And’ın anısına
Picture
Efsaneye göre, kuşların hükümdarı olan, her şeyi bilen Simurg (Zümrüd-ü Anka ya da Batı’da bilinen adıyla Phoenix) Kaf Dağı’nın tepesinde, Bilgelik Ağacı’nda yaşar, göz yaşlarının şifa verdiğine inanılırmış. Anka kuşu, öleceğini hissettiği zaman kuru ağaç dallarından yuva yapar. Güneş̧ dalları yaktığında da dallarla birlikte yanar ve küllerinden yeniden doğarmış.
​
Rivayet olunur ki, Anka Kuşu havalandığında, Bilgelik Ağacı’nın yaprakları titrer, tohumlar etrafa uçuşurmuş. Bu tohumlar dünyanın her yanına dağılır, gelmiş geçmiş her bitki çeşidinin kök salmasını sağlarmış. Böylece de insanoğlunun tüm hastalıkları tedavi edilebilirmiş. Anka Kuşu’nun ayrıca karanlıkta çevresini aydınlatan bir özelliğe sahip olduğu bilinirmiş.
Picture
Kuşlar, Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş. Ama içlerinden onu gören olmamış. Bir dönem gelmiş ki kuşlar dünyasında yaşam zindana dönüvermiş. Sıkıntılar haksızlıklar ard arda geliyor, yalanın dolanın hilenin önü kesilemiyormuş. Güçlü olan güçsüzü eziyormuş.

Kuşlar arasında ortaya çıkan bu olumsuz durumla ilgili haber salmışlar
Zümrüd-ü Anka'ya ve adaletli krallarını beklemeye başlamışlar. Günler, haftalar, aylar geçmiş. Ne gelen varmış, ne giden.

Bunun üzerine dünyadaki tüm kuşlar Kaf Dağı’nın ardındaki Bilgelik Ağacı’nda yaşadığı düşünülen Anka Kuşu’nun huzuruna çıkmaya karar vermişler. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekiyormuş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi... İstek, aşk, cehalet, inançsızlık, yalnızlık, dedikodu ve ben vadileri.

Bazı kuşlar daha yola çıkmadan vazgeçmişler. Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp. Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş. Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış. Baykuş yıkıntılarını özlemiş. Balıkçıl kuşu bataklığını.

Birinci vadi, kuşların isteyebileceği her şeyin bulunduğu İstek Vadisi’ymiş. Burada, birçok kuş her şeye sahip olabilmenin büyüsüne kapılıp kaybolmuş.

İkinci vadiye gelmişler yola devam edenler, Aşk Vadisi’ne. Vadiye giren bütün kușların gözünü bir sis kaplamıș. Gördükleri biçimsiz șekilleri, tașları, odun parçalarını, birer sülün, birer kuğu sanmıșlar. Gözleri kör olmuș, kapılmıșlar, sürüklenmișler... Üçüncü vadiye, her şeyin gözlerine güzel göründüğü Cehalet Vadisi’ne varmışlar. Buradan geçerken bazı kuşlar hiçbir şeyi önemsememeye başlamış, önemsemedikçe düşünmemiş, düşünmedikçe unutmuşlar, Anka’yı bile unutmuşlar, unuttukça yükleri hafiflemiş ve gülümsemeye başlamışlar...
Picture
Dördüncü vadiye, gittikleri yolun, amaçlarının anlamsız göründüğü İnançsızlık Vadisi’ne varmışlar. Burada kuşlar Simurg’a ulaşamayacaklarını, yolda öleceklerini düşünmeye başlamış. Yolu tamamlayamayacaklarını ya da tamamlasalar da hiçbir ișe yaramayacağını söyleyip geri dönmüș bir sürü kuș…

Beşinci vadiye gelebilen kuşların sayıları oldukça azalmış artık. Bu vadiye vardıklarında kendilerini yalnız hissetmeye başlamışlar. Yalnızlık Vadisi’ymiş burası. Bu vadiden geçerken kuşlar yalnızca kendilerini düşünmeye başlamışlar. Bazıları kendi başlarına hareket edip yönlerini kaybetmişler, avlanmaya gidip büyük hayvanlara yem olmuşlar.

Altıncı vadiye daha yaklaşırken fısıltılar, uğultular duyulmaya başlamış. Dedikodu Vadisi’ymiş bu vadi. En arkadaki kuştan en öndekine doğru Simurg’u yalanlayan bir sürü dedikodu gelmiş. Zümrüd-ü Anka’nın toprak olduğu, gitmelerinin bir anlamı olmadığı söyleniyormuş. Bunu duyan birçok kuş doğru olup olmadığını hiç önemsemeden, yolundan vazgeçip geri dönmüş.
Picture
Yedinci ve son vadiye ulaşmışlar kuşlar. Ben Vadisi’ne. Vadiye girer girmez, içlerinde değișik bir his uyanmıș. Kiminin kanadı biçimsiz gelmiș kimine. Diğeri, her șeyi bildiğini iddia etmiș. Yanlıș yoldan gidiliyor diye kargașa çıkmıș. Her kafadan bir ses çıkmıș. Herkesin fikri varmıș ve doğruymuș. Sanki milyonlarca farklı yol varmıș gibi...Hepsi en önde lider olmak istemiș, öne geçmek için birbirlerini ezip durmușlar... Ta ki vadiden çıkana “BEN”den uzaklașana kadar... Nihayet Kaf Dağı’na vardıklarında sadece 30 kuş kalmış. Bu zorlu vadileri aşmayı başaran 30 kuş.

Vardıklarında sırrı çözmüş kuşlar: Farsça “si” otuz, “murg” ise kuş demekmiş. Yani, arayışı tamamlayan bu 30 kuş, aslında aradıkları şeyin ta kendisiymiş. Bilgeliğe giden yol, aslında kendilerine yaptıkları bir yolmuş. Yalnız yapılan bir yolculuk değilmiş bu, ama aslında herkes kendi yolundaymış. Önemli olan yolculuğun kendisiymiş.
​
Kuşlar gibi biz de hayat yolculuğunda toplumun evrimine ya da dağılmasına neden olan engellere rastlıyoruz. Nefsine hâkim olabilen, körü körüne bağlanmadan düşünebilen ve kendini geliştiren, kendine dair inancını kaybetmeyen, birlik olmayı bilen, sorgulayan ve en önemlisi yüksek egosundan uzaklaşan herkes, küllerinden yeniden doğan bir Anka kuşu olabilir. Vadilerden geçip kendimizi bulmak dileğiyle ve niyetiyle.
​
Anka Kuşu’nun efsanesine ilk rastladığımda efsanenin benim tam da anlayamadığım ve hissedemediğim bir kısmı vardı. Bu kısmı anlayabilmem için gerekli olan şeyler yolculuğumun devamındaymış meğer. O zaman bilmiyordum. Ne de olsa masallar küçüklerin uyuması, büyüklerin uyanması içinmiş. Tam da öyle oldu yine. İyisiyle kötüsüyle…
Picture
Efsaneye göre, Anka kuşu, öleceğini hissettiği zaman kuru ağaç dallarından yuva yapar. Güneş̧ dalları yaktığında da dallarla birlikte yanar ve küllerinden yeniden doğarmış.

İşte tam da burası belirsizdi benim için. Kendi ölümüne hazırlanmak ne demekti? Yeniden doğmak ne demek diye düşünüyordum işteki oda arkadaşım, nöbet partnerim gencecik, güzeller güzeli Ayşe’mi hazin bir uçak kazasında kaybettiğimi öğrendiğimde. O an başladı yangın. Yuvamı yapmış olduğum kuru dalların tutuşması. Güneş gözümü kamaştırıyordu. Gözlerimi açamıyordum. Omuzlarım ağırlaşırken yanan dalların çatırtılarını duyabiliyordum sadece. 29 yaşındaydı Ayşe. Kardeşimle aynı yaşta. Güzelliğine çok önem verirdi. Sadeydi ama hep bakımlıydı. Dünyevi yenilikleri takip ederdi Ayşe. Biz de ondan duyardık. Alçak gönüllüğün timsaliydi Ayşe. Meraklıydı. Öğrenmeye açtı Ayşe. Gelişmeye. Yalnızlığı ise hiç sevmezdi. En çok istediği şey evlenmekti Ayşe’nin. Sade ama görkemli bir düğün. İstifa etmişti Ayşe. 4 yıldır omuz omuza göğüslediğimiz, yetkinleştiğimiz iş yerimizi bırakmakta çok zorlanmıştı. Aylarca düşünüp taşınmıştı. Sonunda kararını vermişti. Başka bir yere uçacaktı yuvadan.

Sevdiceği, ailesi ve çiçekler her şey tamamdı. Ama düğünde değil cenazedeydik. ‘Tebrik ederim.’ diyeceğim yerde ‘Başın sağ olsun.’ diyordum en büyük hayalini gerçekleştirecek olan sevdiceğine. Durduğum yer çok çok sıcaktı. Yanıyordum. Cenazede annesinin çığlıklarını duyduğumda bir anda küllere karıştım. Artık benden geriye sadece küller kalmıştı. Gençlik, sağlık, güzellik, evlilik, iş, yaşam hepsi bir anda kül olmuştu benimle beraber. Bildiğim her şey o kadar yok geliyordu ki. Sanki hiç önemi yokmuş gibi. Senaryosu bizim izlemek istediğimiz film gibi değildi. Buydu, neyse oydu.
​
Ben öldüğümü ve her şeyin bittiğini sanarken nefes almakta olduğumu fark ettim. Gözlerimi açtım. Etrafıma baktım. Hiç bir şey değişmemişti. Ama ben değişmiştim. Düşüncelerim değişmişti. Eski Nermin’i biliyordum. Ama durduğum yerden çok daha fazla şey görebiliyordum. Efsanenin yeniden doğma kısmı daha belirgindi artık. Ayşe ışıklar içinde uyuyordu. Gittiği yerden bile beni aydınlatıyordu.
0 Comments



Leave a Reply.

    Başlıklar
    Böyle buyurdu Zerdüşt
    Pandora'nın Kutusu
    Simurg Efsanesi
    Normal miyim?
    Kaç yaşındasın?
    Kayıp ve Yas
    Kahramanım nerede kaldı?
    Ayna Nöronlar
    ​Muz mu?

    ​


    All

Powered by Create your own unique website with customizable templates.
  • Ana Sayfa
  • Ben
  • ÇALIŞMA ALANLARI
  • KULLANILAN TEKNİKLER
  • YAZILAR
  • ÖNE ÇIKANLAR
  • KENDİNİ TAZELE WORKSHOP
  • KENDİNİ TAZELEME MATERYALLERİ
  • İLETİŞİM