UZMAN KLINIK PSIKOLOG NERMIN MAKINABAKAN
  • Ana Sayfa
  • Ben
  • ÇALIŞMA ALANLARI
  • KULLANILAN TEKNİKLER
  • YAZILAR
  • ÖNE ÇIKANLAR
  • KENDİNİ TAZELE WORKSHOP
  • KENDİNİ TAZELEME MATERYALLERİ
  • İLETİŞİM

Normal miyim?

9/24/2019

0 Comments

 
Picture
Nasıl bir hayat yaşıyorum? İnsanlar, hakkımda ne düşünüyor acaba? Bazen çevremdekilere garip mi geliyorum? Ben ne yapmak istiyorum? Ben normal miyim?Normal olmak ya da olmamak. Neye göre normal? Kime göre normal? Anormal ise nasıl anlayacağım? Anormal  olsa ne olur ki ayrıca? 

Bulutsuzluk Özlemi'nin Normal şarkısında dile getirdiği 'Biri anlatsın hemen nedir bu normal? Canım sıkılıyor artık yoksa ben miyim anormal?' sözlerine benzer sorular hangimizin aklından geçmemiştir ki? 

Happy Feet (2006), Neşeli Ayaklar adıyla Türkçe'ye çevrilmiş olan animasyon filmi normal olmak ya da olmamak kavramına ışık tutuyor. Film; Antartika'nın soğuk coğrafyasının sıcak ve sevimli yerlileri olan imparator penguenleri ve onların yaşamlarını konu alıyor. 'Anormal' derecede zorlu doğa koşullarına dayanmak durumundaki bu hayvanların hayatlarını sürdürebilmek için buldukları çözümleri masalsı bir hikayeyle anlatıyor. Hikayede penguenler, kendi varlıklarını ve aşklarını ruh eşlerine anlatabilmek için her biri kendi 'Kalbe Seslenen Şarkı'sını bulmak ve kendilerince ifade etmek zorunda. Yaşamlarını sürdürebilmek için buna ihtiyaçları var.  

Hikayenin ana kahramanlarından biri olan Norma Jean'ın oğlu minik penguen Mumble ise diğer bütün penguenlerden farklı olarak bir türlü şarkı söylemeyemiyor. Mumble, bu sebeple penguenlerin hayli kuralcı lideri ve komünitisi tarafından dışlanmaya maruz kalıyor. Ama minik kahramanımız mücadeleden vazgeçmiyor. Onun mücadelesinin hikayesi Neşeli Ayaklar'a 2007 yılı Oscar'larında yılın En İyi Animasyon Filmi Akademi Ödülü'nü kazandırdı.

Film, bizlere de normal ya da anormalin sınırları hakkında çok aydınlatıcı açılımlar sunuyor. Konu ilginizi çektiyse ve fırsatınız olursa keyifli seyirler dilerim. 
Picture
İnsan olarak kabul görmeye ihtiyaç duyarız. Çevremiz, bizi kabul etmek için uyum sağlamamızı bekler. Biz de uyum sağlamanın, çevremizin ‘normal’ olarak değerlendireceği standartlardan oluştuğunu varsayarız. ‘Normal’ olmaya çalışmak ise zaman zaman üzerimizde baskı oluşturur. Bazen bu baskının farkına bile varmayabiliriz. Ne zaman ki çevremizdeki sesler yüzünden kendi iç sesimiz duyulmaz olur, bu baskı bizim için bir sorun haline gelir. Normal olmak uğruna neden iç sesimizi kısmamamız gerektiğini hatırlatacak beş sebep sunacağım sizlere.

İlk olarak, normal olmaya çalışmak için herkesin gittiği yoldan gitmek, dışardan bakıldığında farklı olmaya nazaran çok daha kolay gibi görünebilir. Oysa, bizi kendine doğru çeken yoldan vazgeçmek için kendimizi ikna etmeye çalışmak, başka şeyler için kullanabileceğimiz enerjiden çalar. Bu enerji kaçağı yetmezmiş gibi bir de ‘bir şeyler eksik kaldı’ hissiyatı ile dolu bir çuvalı yol boyu sırtımızda taşırız.

Diğer yandan, kalabalıktan ayrılıp kendi yoluna gitmek kolay değildir. Bilinmeyen yoldan gitmek, insan olarak pek de hoşlanmadığımız belirsizlik duygusuyla bizi baş başa bırakır. Bu duyguyla baş etmek cesaret gerektirir, kararlılık gerektirir. Yol daha önce pek kullanılmamış olduğundan karşımıza bir sürü engel çıkabilir. Pürüzlü bir yoldan gitmek durumunda kalabiliriz.

Sonuç olarak bir seçimle karşı karşıya kalırız: Ya enerjimizi normal olmaya harcayacak ve kendi potansiyelimizden vazgeçeceğiz ya da içimizdeki sese kulak verip hayatımızı yaşayacak ve kendi potansiyel enerjimizin hayatımızı şekillendirmesine izin vereceğiz. Her seçim bir vazgeçiş değil midir sonuçta?
Picture
Bir diğer konu, normal kavramının gerçeklikten çok, bir varsayım olmasıdır. Ve bu varsayım görecelidir. ‘Normal’ dediğimizde sanki bir doğru bir de yanlış yol varmış gibi görünür. Oysaki insan doğasına baktığımızda durumun pek de bu kadar siyah–beyaz olmadığını görürüz. Bir gruba normal gelen, başka bir grup tarafından çok anormal karşılanabilir. “Normal insanlar şöyle davranmalıdır” diye net bir tanım olmaması bir yana böyle bir kalıp olduğunu varsaymak bile kısıtlayıcı olabilir.

İnsanlar kolayca kategorize etmek için fazla karmaşık değil mi sizce de? Bütün bunları düşününce sınırları belli olmayan bu normal kavramına uymaya çalışmak akla yatmıyor sanki.
Picture
Normal olmaya çalışmanın risklerinden biri de normali ararken, sınırlarının da net olmamasından olsa gerek, abartıya kaçıp mükemmellik hırsının pençesine düşmek. Mükemmellik peşinde koşmak neden mi riskli? Mükemmelliğe ulaşmaya çalışırken ve bu uğurda kendimizi hırpalarken genelde eksiklerimize fazlasıyla odaklanıyoruz ve kendi güçlü taraflarımızı ve çabalarımızı göz ardı ediyoruz. Bu da bizi hırsımız karşısında savunmasız bırakıyor.
​
Kendimizi mükemmellik yarışında bulduk diyelim. Başlangıç çizgisini şöyle bir gözünüzde canlandırın. Nerede, ne zaman başladı bu yarış? Ne zaman bitecek? Bittiyse nasıl haberiniz olacak? Etrafınıza şöyle bir bakın. ‘Hah şimdi mükemmel oldu, artık durabilirsin’ diyebilecek biri var mı? Söz konusu mükemmellik olduğunda maalesef bu soruların cevabını pek de veremiyoruz değil mi?
Picture
Normal olmaya çalışırken bir diğer handikap, normal olmaya çalıştığımızda, eşsiz ve bize özgü yönlerimizden vazgeçmiş olmamız. Oysaki birbirimizden farklıyız. Her birimizin kendine ait bir hikayesi var. Her birimizin kendi hikayelerinin güçlendirdiği kendine özgü özellikleri var. Bizi biz yapan özellikler. Hayatı renklendiren özellikler.

Biz kendimizdeki bu farklı özellikleri inkar edersek başkalarının bunları fark etmesini nasıl bekleriz?
Picture
Son olarak, normal olmamamız için bir başka geçerli sebep de normalliğin dünyayı değiştiremeyecek olması diyebiliriz. Normal; tipik, tanıdık, ortalama ve beklenen demek. Diğer bir değişle, normal, önceden belirlenmiş standartlara uymak demek. Peki ya bizim kendi potansiyelimiz, bizim hikayemizin katabilecekleri bu resmin neresinde? Normal, bizim kendi limitlerimizi denememizi ya da geliştirmemizi sağlar mı? Normali hedefleyen biri, olağandışı bir başarı ile karşılaşabilir mi? Hangi bilim adamı normal sizce, hangi sanatçıya ‘Çok normal biri’ diyebilirsiniz? Minimum enerji harcayarak hayatını devam ettirmek varken bina yapmak, resim yapmak, henüz bulunmamış bir formülü aramak gibi bir şekilde dünyanın değişmesine neden olmanın, bunu istemenin neresi normal sizce? Durup dururken bir şey yaratmaya çalışan biri ne kadar normal olabilir sizce?

Kendimize, kendimiz olabilme izni verelim. Bu hem kendimize hem de çevremizdekilere yapabileceğimiz en güzel şey. İç sesimiz fısıldıyor bile olsa, bize söylediklerine kulak verelim.
​
Bir daha normal olmaya çalıştığını farkettiğinde, normalin seni kısıtlayabileceğini hatırla. Normal olmaya çalışmak yerine enerjini kendin olmaya nasıl kullanabileceğini öğrenmek istersen klinik psikologlar sana bu süreçte eşlik edebilirler. Kim bilir belki bir gün kendi anormalliğin dünyanı zenginleştirir.
0 Comments



Leave a Reply.

    Başlıklar
    Böyle buyurdu Zerdüşt
    Pandora'nın Kutusu
    Simurg Efsanesi
    Normal miyim?
    Kaç yaşındasın?
    Kayıp ve Yas
    Kahramanım nerede kaldı?
    Ayna Nöronlar
    ​Muz mu?

    ​


    All

Powered by Create your own unique website with customizable templates.
  • Ana Sayfa
  • Ben
  • ÇALIŞMA ALANLARI
  • KULLANILAN TEKNİKLER
  • YAZILAR
  • ÖNE ÇIKANLAR
  • KENDİNİ TAZELE WORKSHOP
  • KENDİNİ TAZELEME MATERYALLERİ
  • İLETİŞİM